15 Mayıs 2012 Salı

5 yaşında ilk süt dişimizi döktük....

 Bugün dokunsalar ağlayacak gibi bir halim var. Dün minik kızımın ilk süt dişi döküldü. Hala şoktayım. 5 yaşında süt dişi dökülen çocuk olduğunu bile bilmiyordum. İnanamıyorum. Bu kadar büyümüş olamaz... Dün akşam dişi çıkar çıkmaz aklına gelen herkesi telefonla aradı ve müjdeyi verdi. O bu kadar heyecanlıyken benim bu kadar duygusal olmam normal mi acaba. Herkese artık çok büyüdüğünü anlatıyor. Bu durum elbette Ethem'i biraz rahatsız etti. Çünkü durup durup çocuğa ben büyüdüm sen daha büyüyemedin diyor. Kendisi 6 yaş sınıfına gidecekmiş artık Ethem 5 de kalıcakmış. Ayrıca bana da söylediğine göre artık istediği zaman uyuyacakmış akşamları çünkü artık dişi çıkmış o büyümüş. Bir de artık dişinin çıktığına göre kaç yaşında olduğunu soruyor. Hala 5 olamazmış da...
 
  Kızım meğersem n'kadar da çok büyümek istiyormuş ve ben de meğersem n'kadar da çok onun hiç büyümemesini istiyormuşum.

  Efdal ile Ethem uyuduktan sonra çıkardım eski cd leri bütün akşam onları izledim. Sürekli kendime sorup durdum gerçekten  bu kadar büyüdüler mi? Zaman hem nasıl bu kadar yorucu geçerken aynı zamanda da hızlı geçiyor. Bu hiç mantıklı değil oysa ki...Her cd de " aaa bugünü hatırlıyorum bu kadar küçükler miydi o zaman" deyip durdum.

  Bilemiyorum artık sol ön alt dişi düşmüş bir cimcime hanım var evde. Kendince çok büyüdü ama sabah kalkınca diş perisinin hala hediye getirmemiş olmasına şaşıracak kadar da küçük aslında...

 Bu arada diş perisi bu akşam hediye getirecek aynı istediği gibi bir barbie hem de... Ve ikiz oldukları için de Ethem'e de hediye olarak bir araba getirecekmiş.. Haberini aldım...

8 Mayıs 2012 Salı

Herkesin yerine konuşma , herkese cevap verme hastalığına yakalandım ben!

Yazacak onca konu varken ben burada şimdi n'ler yazacağım n'ler...

Efendim benim bir derdim var. Bu dert beni çok yoruyor ben bunu anladım. Hatta bundan ötürü ciddi anlamda doktora bile gitmeyi düşünüyorum. Derdim şudur; Evde herkesin yerine ben cevap veriyorum.Lüzumlu lüzumsuz bunu yapıyorum.
Aman Ethem'le Efdal kavga etmesin ben söyleyi vereyim onun cevap vermediği yerde...

Aman aman babamız şimdi çocuklara kızmasın Efdal cevap mı vermemiş babasına ben verivereyim cevabı..

Oyy Oyy Oyy bir yanlış anlaşılma mı var aile aramızda dur dur kimseye gerek yok ben hemen cevaplayayım mevzuyu...

Kimse kırılmasın... Kimse yanlış anlamasın... Kimse ağlamasın... Kimse üzülmesin... Kimse kimseye bağırmasın... Ben herkesin yerine konuşurum, herkes yerine onu koruyucu lafı söylerim, herkesi cevaplarım...

 Mubarek cevap anahtarına döndüm. Her daim evde şu şekildeyim;

" Aaa yok yok duymadı kızma aslında bıdı bıdı bıdı"

" Kızım o şunu demek istedi aslında bıdı bıdı bıdı...."

"Ay ay o değil yanlış olmasın o şöyle oldu bıdı bıdı bıdı..."


Dün güya televizyon seyrediyorum yok yani seyredemiyorum. Bıdı bıdı bıdı ona laf yetiştir arayı bul , bıdı bıdı bıdı ötekine laf yetiştir ortayı yumuşat.. Durdum bir an ben napıyorum yahu dedim. Bırak kimse muhatabı o cevap versin. İsterse kırsın geçirsinler etrafı hep ben mi konuşucam? üstelik ben çok konuşmayı da sevmem yani yanlış anlaşılmasın gerçekten sevmem. Mecburiyetler beni bu duruma getirdi 5 senede..

Zor efendim. Herkesin yerine konuşma , herkese cevap verme hastalığına yakalandım ben.

Sonuç mu? Yemin ederim yoruldum. Her an algılarım açık.. Evdeki 1 saat 4 saat gibi geçiyor. Dört kişinin cevabını ben veriyorum kolay değil yani.. N'yapsam da kurtulsam bundan bilemiyorum.





1 Mart 2012 Perşembe

Küskünüm sana Sabır..

Anladım ki yıllar geçtikçe heyecanlarımı baskılamayı da mutsuzluklarımla yaşamayı da öğrendim. Öyle sanıyorum ki insanlar buna sabır diyorlar. Lakin birşey için çok heyecanlanınca hep "sabırsızlanma" diyorlar ya da mutsuzluklarımı dile getirdiğimde "sabırlı ol "....

Tamam sabır kişinin bir nevi kendini terbiye etmesi bunu anlıyorum olmalı da ama şu insanın heyecanlarını baskılaması durumunun da bu şekilde anılması her sözümüze lafımıza sabır kelimesinin katılması durumun güzelliğini de bozmuyor mu? Sabır gereken yerde sabırlı olalım ruhumuzu terbiye edelim ama buna yaparken de ruhsuz olmayalım... Sanki gitgide etrafımızda daha çok ruhsuz heyecansız insanlar olur oldu.. Sürekli birşeyleri başka bir zamana öteler sonra da ozamana ulaşamaz olduk.


Geçen gün farkettim ki ben de aynısını Efdal'e yapıyorum. Bazen ben bir iş yaparken heyecanlı heyecanlı gelip benden birşeyler istiyor o an işim olduğu için ve Efdal de heyecanına yenik düşüp bunun hemen olmasını istediği için "Dur Efdal sabırlı olmayı öğren biraz" diyorum. Hatta kızımın bu durumunu okula bile şikayet etmiş bir veliyim ben. Sanırım beklemeyi öğrenmekle sabırlı olmayı birbirine karıştırmış bir durumdayız biz.

 Efdal'e de Ethem'e de bakıyorum kendilerine özgü bir sürü özellikleri var. Farklı becerileri  , farklı istekleri  var ama bir şeyi yapmak isterken ki heyecanları aynı... Acaba çocuklarıma sabırlı olmayı öğreteceğim derken heyecanlarını da mı köreltiyorum. Bunu hiç istemem.. Varsın bu hayatta biraz farklı olsunlar onlar heyecanlı çocuklar olsunlar.. Yeteneklerini isteklerini hayata karşı duruşlarını heyecanla yapsınlar varsın biraz sabırsız olsunlar..

 Sabrın da sabırsızlığın da ölçüsünü bilsinler. İkisinin de fazlasının insanı mutsuz edebileceğini anlasınlar...








Fotolar özgün Efdal&Ethem çalışmalarıdır...

31 Ocak 2012 Salı

Küpelendik...

Valla biraz ayıp olucak ama kendimi bir konuda kutlamak istiyorum. Ben ki yılandan korkmam iğneden korktuğum kadar ama çocuklarıma bunu asla asla belli etmediğim gibi sürekli aman canım minnak iğneden de n'olacakmış diye telkinlerde bulunur dururum. Bunu niye anlatıyorsun şimdi diye soracak olursan blogçum sebebi şudur ki bir durumdan vazife çıkarma derdindeyim sanki...

 Cumartesi akşamı bizim küçük hanımla küçük beyi sinemaya götürmüştük çıkışta konu n'rden açıldıysa açıldı küpeye geldi. Efdal ben de küpe takmak istiyorum deyince babası o zaman hemen gidip kulaklarını deldirelim küpelerini takalım dedi. Acır mı? acımaz mı? çok mu acır? konuşmalarından sonra yarım saat içinde kendimizi poliklinikte bulduk. Sanki düğüne gelmişiz gibi karşılandığımız poliklinikte hemşire sordu. Ailece kararınız kesin mi? bu soru bize şaşırtıcı gelmedi lakin aynı poliklinikte yiğenimizi  3. gidişimizde ancak uygulamaya sokabilmiştik. Efdal ise gayet kendinden emin ben kararımı verdim ama küpemi seçebilir miyim dedi. İçeri girdik kesin kırmızı ya da pembe küpe seçer dediğim kızım yeşil taşlı küpeleri seçerek hemşireleri birkez daha şaşırttıktan sonra gıkını bile çıkarmadan bir damla yaş dökmeden iki kulağını da deldirdi. Sadece bittiğinde biraz yüzünü ekşiterek aslında acıyormuş dedi.

 Gene n'yalan söyliyeyim ben lisedeyken kulağıma ikinci delik deldirmeyi çok istemiştim ama korkumdan dağlara taşlara diyerek kaçmıştım. Hatta lisedeki aşıdan da kaçmışlığım mevcuttur. Hem de okuldan izin bile almadan resmen sınıfın içinden pılımı pırtımı alıp kaçmıştım. Bu ikizleri nasıl doğurduğum hala anlaşılır gibi değil. Bir imanla güçle aşkla kah ayılarak kah bayılarak kah panik atak yaşıyarak doğurdum gitti çok şükür...

 Konunun özüne dönecek olursak benim çevremden de gördüğüm anne n'yden korkuyorsa sinek böcek iğne vs. genelde çocuk da ondan korkar işte benim başarım ve kendime pay çıkarma durumum buradan kaynaklanıyor...


 Bu arada kendisi kulağını deldirirken Ethem'in erkek olarak kulağını deldiremeyeciğini düşünen kızım biraz buruldu ve kardeşini rahatlatmak adına da şöyle bir teklifte bulundu "Ethemmm sen küpe takamıyorsun ama benim için küpe seçebilirsin söz n'beğenirsen istediğin zaman onları takacağım"... İkiz olmak böyle birşey olsa gerek...

Hamiş..
Canım kızım benim birtanem o minicik kulaklarına küpeler o kadar yakıştı ki. İstediğin uğurböcekli küpeleri de bulur bulmaz alacağım.

16 Aralık 2011 Cuma

Hayatımıza dair küçük notlar...

 Ethem ve Efdal'in şimdilerine dair notlar almam lazım. Çünkü biliyorum ki 1-2 seneye kalmaz bunları da unutucam. Büyükler doğru söylemiş söz uçar yazı kalır...

 Efdal bu sene baleye başladı ama kendisi bundan çok da emin değil. N'zaman "kızım bale dersin nasıl geçti?"  desem " biz bale yapmıyoruz ki!" diyor. Efdal istiyor ki hemen balerinler gibi olsun, kollar yukarda parmak uçlarında dönsün... Oysa şimdi alıştırma halindeler... Sanırım baleye gittiğine inandırmam biraz daha zaman alacak...

 Ethem herzaman ki gibi romantik komedi...  bir gün servisten indi ve bir heyecanla bana "anne yarın kullanmadığın kolyelerinden Seda ve Solmaz öğretmenlerime götürücem" dedi. Ben de hediyenin kullanılmayan eşyalardan verilemeyeciğini bunu yapmak istiyorsa yenisini almamız gerektiğini söyledim ve sordum "Oğlum n'den kolye hediye edeceksin?" Cevabı inanılmaz " Anne bilmiyor musun 10 kasımda Atatürk ölecek öğretmenlerim çok üzgün onları mutlu etmek istiyorum".... N'denir ki bu kuzuya... ben peki demeyi tercih ettim...

 Efdal'im geçen gün bir resim çizmiş.. resimde uzun saçlı iki kişi var el ele tutuşmuşlar... altta tam ortada da iç içe geçmiş iki kalp resmi.. "annecim bunlar kim?" dedim... "burdaki sensin elinden tutan da benim. Bu kalplerde de diyor ki sen benim canımın içisin anneee"...  Asıl sen benim canımın içisin minik kuşum güzel kızım papatyam koklamalara doyamadığım...

 Geçen hafta Efdal ve ben grip olduk. Bu durumdan Ethem'i uzak tutmak adına oğluma sokulmadım ve öpemedim. Bir akşam yatırdığımda beni her akşam denediği gibi öpmek istedi. Ben de hasta olduğum için öpemeyeceğimi söyledim. Ethemimin gözleri doldu " ama anne sen beni öpmediğin zaman günüm yarım sanki günüm bitmiyor anne anlıyor musun?" dedi... öylece kalakaldım. Sonra o hafta benim de üstümde anlamsız bir boşluk olduğu aklıma geldi. Ben hep hastalığıma yormuştum ama değildi Ethem'i doya doya öpememek aslında benim de günlerimi eksik bırakıyordu...

 Efdal'e bayramda mümkün olan en gerçek oyuncak kediyi aldık. Hani şu miyavlıyan gözünü kırpan mırlayan falan eden filan eden kediden. Kedinin adı Lulu ama Efdal Lulu diyemediği için adını Lülüş koydu. Efdal diyor ki "Anne bu birz oyuncak değil de gerçek di mi?" N'desem bilemiyorum yok oyuncak desem gerçeği için ağlıyor gerçek desem yalanın daniskası. "Ehh işte bu oyuncak ama gerçek gibi ona iyi bakmalısın arada onu taramalısın biberonuyla beslemelisin" falan dedim. Efdal onunla pek mutlu hayvan bir odadan miyavladı mı Efdal n'işi varsa bırakıyor ve "geliyoruummmm" diye bağırıyor bize de açıklama yapıyor "beni çok özlüyor tabii ben yanına gideyim" diye. Şimdilik gerçek kedi aşkımız bir nebze söndü en azından ağlamıyor.

 Ethem artık arabaların markalarını modellerini geçti şimdi de onların motorlarıyla vs. uğraşıyor. Bu araba şu motoru kullanıyor şu araba bu motoru diye anlatıyor.  Kumbarada biriktirdiği paralarla da gerçek araba alacakmış kendisine ama öyle böyle arabalar değil tabi Lamborgını alacakmış. Alsın tabii çocuğum alsın.. Araba aşkı resimlerinde de kendini belli ediyor her resimde mutlaka bir araba çiziyor. Bir resmi elime aldığımda onu hangisinin çizdiğini anlamam 2 sn mi almıyor böylece...

Efdal bu ara "hadi annecim biz kız kıza sohbet edelim" dememden çok hoşlanıyor. Ona ve bana dair özel birşeyler olması ve bu özele Ethem'in giremiyor olması onu çok mutlu ediyor. Fıkır fıkır anlatıyor okulda olanları o böyle demiş bu şöyle demiş o şunu giymiş bu şunu yapmış...  başka türlü okulda yaptıklarını öğrenmem de pek mümkün olmuyor. Sevmiyorlar anlatmayı ya da lüzum görmüyorlar ya da bize ayrılan vakti okulla doldurmak istemiyorlar.. Emin değilim doğrusu.. ben de ona anlatıyorum gün içinde yaşadıklarımı çoğunu anlamıyor ama dinliyor beni.


Ethem bu ara okulda günlük tutuyormuş. Hergün cebinden üstünde birsürü harf olan bir samanlı kağıt çıkarıp bana veriyor bu onun günlüğüymüş. Bazen yazdıklarını okuyor anlatıyor kendince bazen de sen oku diyor. ben de yazdığı harfleri o harflerden çıkan anlamsız kelimeleri okudukça basıyor kahkahayı... O kahkaha attıkça o minicik dişlerini öpesim geliyor...

 İşte böyle... Hayatımıza dair küçük notlar. Benim gibi unutkan birisinin tutması gereken notlar...

3 Kasım 2011 Perşembe

N'dir ki bu doya doya yaşamak?

 Tam 3 gündür tesadüf elime geçen bundan tam 2 sene önceki bir video kaydınızı seyrediyorum... Kalkıyorum seyrediyorum, işten geliyorum yine seyrediyorum, yatmadan önce açıyorum yine seyrediyorum ve doyamıyorum. Kah ağlıyorum kah gülüyorum bir garip ruh haline bürünüyorum. N'den bu kadar etkilendim diye durup düşünüyorum.
Çünkü ben o kaydı aldığım günü dün gibi hatırlıyorum belki de 2 saat öncesi gibi ama öyle değil... Siz orada çok küçüksünüz hem de çok... Elleriniz, yüzünüz, hareketleriniz, konuşmalarınız inanamıyorum.

Takılıp kalıyorum. Sanki o kaydı izlemiyorum da kendi içime dönüp düşüncelerimi izliyorum.

Bazen kendimi suçluyorum bazen insanları bazen de zamanı...Kendime kızıyorum dünya telaşına daldığım için , insanlara kızıyorum beni bu telaşa soktukları için ama en çok zamana kızıyorum bu kadar hızlı akıp geçtiği için...

Doya doya yaşamak n'dir ki diye düşünüyorum bulamıyorum. Doya doya yaşayıp yaşayamadığıma sizi emin olamıyorum bocalıyorum... N'dir ki bu doya doya yaşamak? Anlam kargaşası yaşıyorum. Eğer size doyduğum zaman doya doya yaşamış olacaksam ben size hiç doyamıyorum!

17 Ağustos 2011 Çarşamba

4 yaş!!!





Hani şu eğitici şu ayda çocuğunuz n’yapar ? bu yılda n’ler yapar? Yazıları var ya.. işte ben de ondan yapmaya karar verdim. Kimse kimseyi kandırmasın doğrular apaçık burada!


Gelelim 4 yaşındaki çocuklar bu yaşlarda n’ler yapar bölümümüze. Aslında önceki yılları da yazmak istiyorum ama şu an bilgiler taze olduğu için 4 ‘ten başlayayım.

Evet efendim ;

4 yaş çocuğu artık iyice dillenmiştir hatta birçok konuyu senden benden iyi bildiğini sanır ve bu şekilde de her olaya bir yorum yapma gereği duyar. Yaptığı yorumun yanlış olduğuna inandırmak ise her baba yiğidin harcı değildir.!

4 yaş çocuğu geçici olduğunu umduğum sağırlık yaşar. “Oğlum yapma… kızım elleme… “ vs. v.s şeklinde saymakla bitmeyecek örnekleri, söylediğiniz hiçbir şeyi duymaz! Doktora götürmeye kalkmayın tecrübe ile sabit sorun kulaktan değildir!

4 yaş çocuğu giyinmeye süslenmeye bayılır. Yalnızca bu bayılma onun sevdiği kıyafetler giydirildiyse mümkündür. Yoksa burnunuzdan getirene kadar söylenebilir. Bu konuda bazen o kadar çığrından çıkar ki kendinizi yaz vakti sokakta yanınızda çizme ile gezen bir çocukla bulabilirsiniz. Üzülmeyin , sıkılmayın ola ki utanmayın çevredeki aklı selim her anne bilir ki birgün o da bunu yaşamıştır ya da yaşayacaktır!


4 yaş çocuğu hala yemek ayırt etmek de ve annesini deli etmektedir. İşine gelen şeyleri kendisi gayet güzel yer içerken işine gelmeyen yemekleri anne zoruyla ya yer ya da yemez!

4 yaş çocuğu önünüze bir sayfa dolusu anlamsız harfler yazmış olarak çıkabilir. Bu onun yazdığı mektuptur ve okumanızı isteyebilir. Hoşlanacağı şeyler söylemeniz yeterlidir çok mutlu olur ardı arkası kesilmeyen mektup trafiğiniz böylece başlar!

4 yaş çocuğu atlar , zıplar, koşar, takla atar,tırmanır, tepinir yani aklınıza gelebilecek her türlü hareketi bünyesinde bulundurur!

4 yaş çocuğu kendi totosundan uydurduğu şarkıları söylemeye bayılır. Siz çok manidar bulduğunuz o güzelim şarkıları bir çırpıda kendi kelime haznesiyle yeniler bir de güzel söyler. Aman doğrusunu öğretmeye kalkmayın yorulursunuz lüzumu hiç yoktur!

4 yaş çocuğu dışarı çıkıldığı zaman ipini koparmış gibi olur. Sanırsınız yavrucak aylarca hiç dışarı çıkmamış. Eve geri girmek istemez onun için mümkün olduğunca enerjik zamanınızda dışarı çıkmak da fayda vardır!

4 yaş çocuğu ile eğer tatile çıktıysanız bilmelisiniz ki bu onun tatilidir; sizin değil… Sonuç da bütün sene iş yerinde yorulan, başı şişen o… öyle değil mi… ? onun için “tatile gidiyoruz “cümlesinden çok “çocukları tatile götürüyoruz” cümlesi bu yaş çocuğu ile tatile çıkan aileler için daha uygundur!

4 yaş çocuğu ile eğer bir alışveriş merkezine girdiyseniz kısa yoldan onu oyun alanına bırakmak en hayırlısıdır. Zira alışveriş merkezi onda oyun alanına gitmekten veyahut oyuncak almaktan daha fazlasını hatırlatmaz!

4 yaş çocuğunun da elbette uykusu gelir ama o bunu daha çok “çok sıkıldım” şeklinde belli eder. Yani sihirli kelime bu. Ola ki çocuk böyle bir şey demişse bütün işinizi gücünüzü bırakıp yatırmak herkes için en iyisidir. Ne me lazım uykusu kaçar falan.Zira uyuyan çocuktan daha tatlısı yoktur!

4 yaş çocuğu acıktığını da “karnım ağrıyor” şeklinde ifade edebilir. Boşuna çocuğa ilaç vermeyin eline bir kase cornflakes verin her şey normale döner!

4 yaş çocuğu ayrı bir alemdir. Bazen onun n’kadar akıllı , mantıklı olduğunu düşünür “ohh bu işi de kurtardık” dedirtir. Bazı zamanlarda da “bu benim çocuğum olmaz “ yorumunu yaptıracak kadar kendi aleminde yaşıyor olabilir!


4 yaş çocuğu izlediği tüm filmleri veya çizgi filmleri gerçek zanneder. Ona göre bir reklamda ki mor inek gayet gerçekçidir olabilir yani.. ya da bir araba robota dönüşebilir ve konuşabilir n’vardır bunda canım.. olayın içinde tehlike korku boyutu yoksa bırakın mor inek de var sansın bu onun n’kadar derin bir hayal gücü olduğunu anlamanıza yardımcı olur!


4 yaş çocuğu aslında her yaş çocuk da olduğu gibi kudurmayı çok sever. Yatakta gıdıklayın , öpün , koklayın pek hoşuna gider. Eğer onun deyimiyle dövüş yapıyorsanız bu durumu aleyhinize çevirmeniz mümkünüdür. Yemeğini yemiş çocuğa yenilmek, yememiş çocuğu yenmek bir anne baba hilesi olabilir!

4 yaş çocuğu bisiklete binmeyi çok sever. Eğer iki tanelerse bisikletleri çarpışan oto olarak kullanmaları kaçınılmazdır. Onun için sağlam bisiklet almak da fayda vardır!

4 yaş çocuğumuz yine iki taneyse veyahut kardeşi varsa şunu da bilmek de yarar vardır ki artık hayatı bir nebze de olsa çözmüş olan çocuk yapılan kızılacak olayı artık kardeşinin üstüne atmayı da öğrenmiştir. Zaten mütemadiyen ikisi de suçludur. Kimin daha suçlu olduğunu çözmek zorlaşabilir en iyisi ikisine birden bağırmaktır yapacak bir şey yoktur!

Ve son olarak

4 yaş çocuğu çok tatlıdır çok mistir çok harikadır çok öpülesi ve koklanasıdır. Bıdı bıdı dilleri , deli deli gezmeleri, anlamlı anlamsız şarkıları her şeyleri pek güzeldir pek sevilesidir!

Yazar artık çocuklarını özlemiştir. Bundan sonra yazı cıvımaktadır yazıya bir son vermeyi kendine de bir borç bilmiştir.

14 Temmuz 2011 Perşembe

Bu ne büyük bir acıdır

Bir anne olarak şu an Allahtan tek dileğim yavrusunu kaybeden 13 şehit annesine sabırların en büyüğünü vermesi... Çok üzgünüm gerçekten. Ne zorluklarla ne fedakarlıklarla yetiştiriliyor çocuklar; ne büyük emekler veriliyor. Allahım kalbimize sınırsız sevgi veriyor yavrularımız için. Eminim o 13 anne bir saniye düşünmeden evladı yerine kendisi ölüme giderdi. Bu ne büyük bir acıdır.




Kimbilir o şehitlerimizin de kaç çocuğu vardı.Belki minik bir kızı belki küçük bir oğlu. Kimbilir kaçı bir daha babasına sarılamıyacak babasının verdiği güveni sevgiyi sıcaklığı yanında bulamayacak. Kaç şehitimiz bir daha yavrusunun elinden tutamayacak ne hayallarle sahip olduğu çocuğunun büyüdüğünü göremeyecek.



Kimbilir kaç eş yarın artık yarım olacak eşi olmadan hayatına devam etmeye çalışacak kurduğu tüm planları açılmamak üzere kalbine kilitleyecek kendi acısını yaşayamadan yavrusunun düştüğü yalnızlığa ağlayacak.



Allahtan Şehitlerimize Rahmet diliyorum onlar en büyük mertebeye ulaştılar artık şehitlerimizin tüm sevdiklerine de tekrar sabırların en büyüğünü diliyorum.



Böylesi de zor...

  Bugün işyerinde bir sürü bir sürü tırıvılı işlerim vardı. Hepsi sonradan çıkma hepsi zamansız. Dışarlarda hallettim bitirdim. Açıkçası iş birsürüydü ama yorulduğumu bile anlamamıştım ta ki ablamın "annem söyledi mi Ethem dün gece rahatsızlanmış" demesine kadar. Anlaşılan annem aklım kalmasın diye birşey söylememişti. Benim minik oğlum yokluğumdan istifade dondurmayı şalap şulup bir hızla yemiş. Tabii mide bu üşütmüş bu sefer de bütün gece kusmuş.. Şu an kendimi hasta gibi hissediyorum bir anda sanki tüm dünyanın yükü üstüme bindi. Canım oğlum benim... yarın yanındayım...

13 Temmuz 2011 Çarşamba

hatta ben de öyle çok istiyorum ki....

 



Birbirlerini şikayet etmek için aramışlar. Varsın olsun şikayet etmek için olsun. Önce biri sonra diğeri maruzatını bildirdi anne tavsiyelerimi verdim birbirlerini üzmemelerini söyledim.

 Çok mutlularmış ohh ohh n'ala daha ala... denize gidene kadar kapamıyacakmış yolda telefonu oh ohh hay hay benim için daha önemli iş yok... bir köpek istiyormuş ama annesiyle yavrusu olmalıymış demek ki iki köpek isteniyor... kahverengi olmalıymış biraz da beyazlı hatta pembeleri de olması gerekiyormuş...

sonra diğeri yavru kediler istiyormuş beyaz beyaz olacakmış ve inek yavrusu istiyorlarmış o da pembe olmalıymış zira bulabilirmişim pembe inek yavrusu çikolata reklemlarında görmüşler varmış... olur dedim. konuştuk konuştuk mutlu olan o ses bir anda titredi "anne seni öpmek istiyorum" dedi... n'diyebilirim ki ben de seni kuzum ben de sizi.... hatta ben de öyle çok istiyorum ki....

p.c.
aslında artık bloguma çok fazla foto koymuyorum ama bu fotoya çok gülüyorum okulda gözlük partisi vermişlerdi fotoğraf ordan.. bu tipleri yerim ben....